Kurumsal İletişim artık şirketler için stratejik bir fonksiyon
Kurumsal İletişim artık şirketler için stratejik bir fonksiyon

Kurumsal İletişim artık şirketler için stratejik bir fonksiyon

Campaign Türkiye
Yazar: Arzu Deniz Aksoy

İtibar tek tek bireylerin yaşamlarında ne kadar önemli ise kurumların yaşamlarında da en az o kadar önemlidir. Kurumsal iletişim en önemli konularından biri kurumsal itibarı yönetmek ve yükseltmektir. ABD’nin ilk Dışişleri Bakanı, yazar, bilim insanı Benjamin Franklin itibar konusunda şunları söylemiş: “İyi bir itibara sahip olmak için birçok iyi hareket yapmak gerekir; kaybetmek için ise bir tek kötü hareket yeter.”

Doğru söze ne denir? Bu gerçeği aslında hepimiz biliriz. Ama buna rağmen günlük yaşantımızda şirketlerin kurumsal itibarlarına zarar veren, onu ciddi risklere maruz bırakan yanlış adımlar attıklarına tanık olabiliyoruz. Peki bu nasıl oluyor? Karışıklığa ve tepkilere yol açacağı, paydaşları rahatsız edeceği belli olan kararları iş liderleri nasıl alıyor?

Şirketler neden yanlış kararlar alır?
Şirketlerin kurumsal itibarlarını riske atan yanlış kararlar almalarına yol açan dört başlıkta paylaşmak isterim. Birinci neden grup düşüncesi. Bir fikir bir grubun ortak fikriymiş gibi ağırlık kazanınca buna karşı görüşler pek dile getirilmiyor. Bir tür sürüye uyma eğilimi ortama hâkim oluyor ve belli bir görüş çok fazla sorgulanmadan karara dönüşüyor.

İkinci nedeni filtreleme. Gelen yoğun bilgi bombardımanını bir filtreden geçiriyor ve genellikle kendi görüş ve düşüncelerimize uyan, onları destekleyen bilgileri alıyor, diğerlerini görmezden geliyoruz.

Üçüncü neden bununla bağlantılı: İnsanlar kendi görüşlerini destekleyen bilgileri arıyor, buluyor ve kararı etkilemek için kullanıyorlar. Böylece görüşlerini “kanıtlamış” oluyorlar, ama alınan karar pek sağlıklı olmayabiliyor.

Son neden ise eskilerin hüsnü kuruntu dedikleri, İngilizce’de “Wishful thinking” diye ifade edilen kavram. Yani görüşünüzü veya inancınızı rasyonel temeller veya gerçeklerin değil, olma ihtimali bulunmayan hayallerin üzerine inşa etmek. Kararlar bu şekilde alınırsa doğal olarak sonuçlar da olumlu olmuyor. Peki, yanlış kararlar alınmasına yol açan bu nedenlerin etkisini azaltmanın yolu ne? Bu sorunun yanıtı aslında basit. Ekibin çoğunluğuyla, hatta bazen bütün üyeleriyle ters bile düşse karar alma sürecinde görüşlerini ve fikirlerini çekinmeden açıklayacak insanlar gerekiyor. Bir başka deyişle, aykırı ve sorun çıkartan yöneticiler lazım. Hollanda’daki Financieele Dagblad gazetesinde 31 Mart 2021’de Groningen Üniversitesi’nden Profesör Femke de Vries’in bir mektubu yayımlandı.*

Profesör de Vries bu mektubunda, “Sorun çıkartanı kucaklamak bir organizasyon için iyidir” diyerek şöyle devam ediyor: “En önemli katkı gerçekten farklı konuşanları ödüllendirerek ve onların kıymetini bilerek yapılabilir. Söylenene sinirlenmek yerine daha iyi dinlemeliyiz. Çünkü böyle kişiler organizasyonun kara koyunu olarak değil, bizi göremediğimiz kör noktalardan koruyan beyaz kuzgunlar olarak kabul edilmeli.”
Profesör de Vries’in yazdıklarına tamamen katılıyorum. Birçok şirkette eleştirel zihin yapısına sahip olanlara pek fazla tolerans gösterilmiyor. Bu çok yanlış bir yaklaşım. İtibar ve konu yönetiminde eleştirel sesler hayati öneme sahiptir.

Kurumsal İletişim artık şirketler için stratejik bir fonksiyon
Paydaşlarla ilişkilerin doğru yönetilmesi, marka değerinin ve kurumsal itibarın yükseltilmesi şirkete somut değer olarak yansıyor. Bu bakımdan hem iletişimcilerin hem de şirketlerin iletişimin geçirdiği evrimin ve başarısında oynadığı çok önemli rolün farkında olmaları ve yapabildikleri en iyi performansı ortaya koymaları gerekiyor.

Kurumsal itibar her zaman kurumsal iletişimin en önemli çalışma alanlarından biri oldu ve öyle de olacak. Bu yüzden iletişimciler olarak günümüzde kurumsal itibarı oluşturan ve yükselten unsurları iyi bilmek ve onların gelişimini yakından takip etmek zorundayız.

*https://www.rug.nl/staff/femke.de.vries/