“2030 Status | Mother Nature” isimli video ile Apple’ın iş dünyasında kendinden çokça söz ettireceği son derece açık. Video, markalar için sürdürülebilirlik konusunda hikayeleştirmenin gücünden nasıl yararlanılabileceğini gösteren bir ders kitabı niteliğinde.
Hikayeler, ateş başında toplanan atalarımızdan, ekranlarının başında yerini almış biz modern bireylere kadar insanları birbirine bağlayan, duygu ve düşüncelerimizi en yüksek yoğunluk ve tabii çözünürlükte karşı tarafa aktarmamızı sağlayan son derece etkili bir iletişim aracı olarak karşımıza çıkıyor. Günümüzde son derece insani özellikler kazanmış olan markalar da bu özelliklerini hikaye anlatıcılığına borçlu demek yanlış olmayacaktır, çünkü markalar yarattıkları hikayeler ile kalpler arası birer köprü kuruyor. Bu sayede insani yönlerini ön plana çıkartırken bununla da yetinmeyip oluşturdukları duygusal bağ yardımıyla kendi kişiliklerini inşa edebiliyor. Sürdürülebilirlik gibi hayati önem taşıyan bir konunun, giderek artan sayıdaki global marka için kimlik inşa sürecinin bir parçası haline geldiğini görmek, umut ve mutluluk verici. Hepinizin bildiği gibi günümüz iş dünyasında, markaların sürdürülebilirlikle ilgilenmeleri, artık bir seçenek değil. Aksine hem yasal bir zorunluluk hem de toplumsal beklentiler doğrultusunda ortaya çıkmış olan bir gereklilik. Hikaye anlatıcılığının, iletilmek istenen mesajları en verimli şekilde olmasa da en akılda kalıcı ve en iknaedici şekilde iletebildiği bir gerçek. Yine hikaye anlatıcılığının bugün hâlâ insanlığın, koskoca bir medeniyetin, tam kalbindeki yerini rahatlıkla koruduğunu ve belki de biricik dünyamızın geleceğini korumakta da son derece etkili bir araç olabileceğini söylemek, bence mümkün. Gelin, markaların sürdürülebilirlik konusunu nasıl kendi hikayelerinin bir parçası haline getirdiklerine hep beraber bakalım.
Sürdürülebilir Hikayelerle Sürdürülebilir Markalar
Sürdürülebilirlik konusundaki farkındalığın artması ile birlikte, tüketiciler (özellikle genç tüketiciler) de çevreye duyarlı olan ürünleri ve hizmetleri tercih etmeye başladı. Bu oldukça pozitif bir şekilde, markaları sürdürülebilirlik konusunda daha proaktif olmaya zorladığı gibi dolayısıyla yatırımın yönünü de değiştirmiş oldu. Birçok marka, örneğin P&G, Henkel, Google ve Apple, 2030 yılına kadar tüm değer zincirlerinde karbon nötr bir hale gelmeyi hedef olarak belirlemiş durumda. İklim Saati (The Climate Clock) durmaksızın geri saymaya devam ederken, bu tarz hedefler oldukça umutverici gelişmeler olarak karşımıza çıkıyor. Bu alanda hikayeleştirme markaların sürdürülebilirlik çalışmalarının anlamını ve önemini tüketicilere aktarmakta son derece etkili bir araç olarak yeniden karşımıza çıkıyor. Markalar sürdürülebilir hedef ve kampanyalarıyla, tüketicilerini de yeşil dönüşüm kampanyalarına ortak ederek, bir nevi hikayelerindeki birer kahramana dönüştürüyor. Markaların sürdürülebilirlik konusundaki proaktif girişimleri ve mesajları, hikayeleştirilerek sunulduğunda daha akılda kalıcı ve ikna edici oluyor. Yanı sıra markanın imajını ve itibarını güçlendirme noktasında da olumlu sonuçlar doğuruyor. Dolayısıyla markalar sahip oldukları vizyonu ve sürdürülebilir kalkınma hedeflerini, tüketici ve yatırımcısına hikayeleştirerek ilettiğinde gerek ilham olarak gerekse toplumsal farkındalığı artırarak olumlu bir etki yaratıyor. Markaların sahip olduğu vizyonu ve Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri’ni nasıl hikayeleştirdiklerini ele alacak olursak, Apple bu konuda piyasadaki rakiplerinin arasından sıyrılarak göz dolduruyor.
Giderek Yeşeren Bir Elma: Apple!
Apple, hikayesini sürekli olarak gerçekleştiren, seveninin çok, sevmeyeninin çok daha yoğun duygular beslediği dev bir teknoloji markası. 13 Eylül 2023 tarihinde yayımladıkları “2030 Status | Mother Nature| Apple” isimli video ile bu markanın iş dünyasında kendinden çokça söz ettireceği son derece açık. Video, adeta markalar için sürdürülebilirlik konusunda hikayeleştirmenin gücünden nasıl yararlanılabileceğini gösteren bir ders kitabı niteliğinde. Genel içerik itibarıyla, Apple’ın sürdürülebilirlik hedeflerine ulaşmak için yürüttüğü çalışmalara odaklanan bu başyapıt, Apple’ın ürünlerini ve operasyonlarını daha sürdürülebilir hale getirmek için yaptığı yatırımları ve çalışmaları, adeta annesini gururlandırmak isteyen bir çocuğun hevesi ve muzipliği ile izleyiciye aktarıyor. Bunu son derece mütevazı bir şekilde yaparken, yeşil dönüşüm için henüz emekleme aşamasında olduğumuzu hatırlatan karanlık bir yanı da yok değil. İzleyicisine tüm bunları düşündürürken, bir sitcom edasıyla yüzlerimize bir gülücük yerleştirmeyi ihmal etmeyen bu harika yapım, markayı adeta kabahat işlemiş bir çocuğun yerine koyarak çocukluğumuz, gençliğimiz üzerinden biz izleyicisiyle duygusal bir bağ kurmayı da başarıyor.
Kısaca Apple, sürdürülebilir kampanyaların birer sayı ve istatistikten ibaretmiş gibi görünen kalıbını paramparça etmekle kalmıyor; yıllardır tüketicisine anlattığı hikayesini, sürdürülebilirlik kampanyasının içine iyice yediriyor. Sürdürülebilirliği adeta kendinden, bizlerden bir parça haline getiriyor. Kendi sürdürülebilirlik yolcuğunu tek bir video ile hikayeleştiren bu dev marka, teknoloji dünyasında yarattığı inovasyon, sahip olduğu değerler ve sektördeki öncülüğünü, Çevresel İlerleme Raporu (2023) adıyla yayımlanan raporda geçtiği şekliyle “Her Apple ürününün temelinde geleceğe yönelik bir plan vardır” diyerek özetliyor. Böylelikle de örnek bir sürdürülebilirlik kampanyasının altına imzasını atıyor.
Bir Sürdürülebilirlik Hikayesine Övgü: Giderek Yeşeren Bir Elma!
ECOIQ