Koronavirüs (COVID-19) salgınının etkili olmaya başladığı Ocak ayından bugüne tüm dünyada bir panik havasının hakim olduğunu söylemek yanlış olmaz. Salgınla mücadele kapsamında dünya genelinde yürütülen tecrit uygulamalarının sonucunda küresel anlamda ekonomik kriz olasılığı ise bir diğer gündem konusu. Birçok ekonomiste göre salgınla mücadelenin ardından dünyadaki toplumsal düzeni değişmesine yol açabilecek bir ekonomik kriz kapıda.
Toplumsal ve sistemsel anlamda bizleri ne tür değişiklikler bekliyor bugünden kestirmek zor. Ama bugün benim gibi birçok insan, uzun vadede salgının ve ardından yaşanacak ekonomik krizin insanlar ile şirketler üzerinde yaratacağı değişimin bizi daha iyi bir dünyaya mı yoksa daha kötü bir dünyaya mı götüreceğini merak ediyor.
Öncelikle belirtmeliyim ki koronavirüs (COVID-19) salgını birçok sektörde zorunlu olarak iş yapış biçimlerini şimdiden değiştirmiş durumda. Birçok şirket bugüne kadar “tabu” kabul ettiği uzaktan çalışma sistemine geçti bile. Eğitimin de uzak verilebildiğini gösterdi koronavirüs (COVID-19) bize. Bu zorunlu ve gönüllü karantina döneminin hayatımıza soktuğu birçok teknolojinin hayatımızda kalıcı olacağı kesin.
Diğer yandan, Koronavirüs (COVID-19) birçok sektörde ciddi olumsuz hasarlar da yaratacak. Euler Hermes’in yayınladığı Ekonomik Görünüm Raporu’na göre gelişen ve gelişmekte olan ülkelerde 2020 yılının ilk yarısında COVID-19 salgını nedeniyle keskin bir resesyon yaşanacak. Yılın tamamında ise dünya genelinde iflasların yüzde 14 artması bekleniyor. Salgın nedeniyle yaşanan ciro kayıplarının telafisinin zor olacağının ve bunun kaldıraçlı şirketleri olumsuz etkileyebileceği belirtilen raporda, ülkelerin salgın nedeniyle aldığı geniş önlemler ile sıkı sınır kapama politikasından dolayı da küresel ticaretin bir çeyrekte yaşayacağı zararın 1.064 milyar dolar olacağı tahmin ediliyor. Son olarak, küresel GSYH büyüme oranının da yüzde 0,5 oranında olacağı belirtiliyor.
İşte zaten var olan belirsizliğin salgınla had safhaya çıktığı bu dönemde toplumsal ve ekonomik anlamda eşitsizliğin artmaması adına ne yapılabileceği ile ilgili ciddi bir yol haritasına ihtiyacımız var. Bu noktadan hareket eden UN Global Compact Koronavirüs ile mücadele etmek için iş dünyasını birleştirecek açık bir çağrı yaptı. UN Global Compact’in 10 ilkesinden yola çıkarak yapılan bu açık çağrı dünyanın her yerindeki iş dünyası liderlerine, COVID-19 küresel salgınından etkilenen çalışanlara, topluluklara, şirketlere ve bütün karar vericilere ilham olmalı diye düşünüyorum. Uluslararası işbirliği ve dayanışma ruhuyla iş dünyası için 10 ilkenin felsefesini herkese bir kez daha hatırlatmak önemli. İnsan hakları, çevre, adil çalışma şartları dahil birçok kritik konunun vurgulandığı bu açık çağrıda….
Koronavirüs (COVID-19) salgınından sonra ben de dünyada birçok şeyin değişeceğine inanlardanım. Pazarlama toplumuna duyduğumuz bu gizli sevgiden vazgeçeceğiz. Piyasa odaklı çoğu model daha şimdiden çöküntüye uğradı bile. Tüm bu karmaşa bittiğinde şapkayı önümüze koyup her şeyi gözden geçirmemiz gerekecek. Çünkü toplumlar kaderlerinin birbirine ne kadar bağlı olduğunu bir kez daha gördü.
Dünyayı kurtarmak için herkesin sorumluluk alması gerektiğini, bir kişinin bile sorumsuzluğunun nelere mal olabileceğini gördük. Önümüzdeki süreçte tüm dünya olarak sürdürülebilirlik ile ilgili konulara bu çerçevede bakmamız gerekiyor. Eminim ki bu süreçten çıktığımızda sürdürülebilirlik konusunda herkesin farkındalığı daha da artacak ve dünyamızı güzelleştirmek için daha da motive olacağız. Sosyal şoklar birçok şeyi iyi ya da kötü olarak değiştirebilir.
Her zaman iyimser bakış açısına sahip biri olarak değişim zamanının geldiğini ve bu değişimin olumlu olacağına inanmak istiyorum.