Geleceğin işi mi? İşin geleceği mi?
Geleceğin işi mi? İşin geleceği mi?

Geleceğin işi mi? İşin geleceği mi?

Harvard Business Review
Yazar: Arzu Deniz Aksoy

Pandemi yılı 2020’nin beraberinde getirdiği en önemli değişimlerden biri de çalışma dünyasına yönelik olanlardı. Başta iş yerlerimiz olmak üzere çalışma dünyasına ilişkin pek çok konuda köklü değişimler yaşandı. Koronavirüs salgınının başlamasıyla birlikte pek çok şirketin ilk refleksi, ‘önce insan’ yaklaşımıyla kadrolarını uzaktan çalışmaya yönlendirmek oldu. Sadece birkaç gün içinde milyonlarca insan, belki de daha önce hiç deneyimlemedikleri ‘ev-ofisleri’nde çalışmaya başladı. Uzaktan çalışmanın mümkün olmadığı durumlarda ise yoğun nüfuslu ofis ortamlarından daha küçük, daha seyrek ortak çalışma alanlarına geçildi. Çoğu durumda, şirketler bazı planları duraklatırken diğerlerini hızlandırarak, zaman çizelgelerini ve önceliklerini ‘insan odaklı’ değiştirmek zorunda kaldı. İnsanın değeri yeniden hatırlandı.

Sonra dijitalleşme, bugüne kadar hiç olmadığı kadar hız kazandı. Bir zamanlar birçok şirket için istisna olan teknolojiler kısa sürede norm haline geldi. Pandemiden önce pek çoğumuzun bilgisayarlarında veya telefonlarında Zoom, Webex, Microsoft Teams, Skype ve Facetime gibi programlar mevcuttu. Ancak bu ‘sanal sohbetler’i ne kadar sıklıkla kullanıyorduk? Bugünse artık özellikle iş hayatımızın ‘olmazsa olmaz’ları arasında yer alıyorlar. 

İş yerinde sınırlar kalktı
Bugünkü öğrenilerimizden cebimizde kalacak en önemlisi, belki de belirli bir işi yapmak için, belirli bir yerde olma fikrinin tarihe karışıyor olması… Çünkü bu özgürlük fikri az ya da çok herkesi etkisi altına almaya başlamış durumda. Dolayısıyla pandemiye kadar tamamen üretim merkezi olarak görülen ofisler, giderek bu konumunu kaybediyor. Bugün daha çok ağırlama, sosyalleşme ve toplantı için kullanmaya başladığımız ofislerimizin, gelecekte ‘daha küçük’ ve ‘ortak kullanımlı’ olması sanırım kimseyi şaşırtmaz! Bu da büyük olasılıkla yerel demografiyi ve ekonomileri, gayrimenkul maliyetlerini ve değerlerini, şehirlerin ve yerleşkelerin karakterini de değiştirecek bir unsur olacak.

Yapay zekadan korkmalı mıyız?
İşin geleceğine dair hiçbir tartışma, yapay zekanın (AI) önemini ve endüstriler arasında istihdamda ortaya çıkan rolünü göz ardı edemez. Gelecek on yıl içinde hangi mesleklerin devam edebileceğini veya örneğin 2050'de hangi yeni veya farklı işlerin olacağını bugünden kestirmek zor olsa da yapay zekanın ilerlemesi ve daha önce insanlar tarafından kontrol edilen görevleri üstlenme yeteneği, bizi yeni veya farklı işler yapma özgürlüğüne kavuşturacak.

Bugün çalışanlar arasındaki genel kanı “Robotlar gelecek, işimi elimden alacak!” şeklinde. Günümüz çalışanı endişelenmekte ne kadar haklı? Önümüzdeki yıllarda insanın önüne çıkacak iş fırsatları gerçekten azalacak mı? Gelecek tahmincileri asla öyle düşünmüyor. Yapay zekadaki gelişmelerle bir pozisyon otomatize edildiğinde, yerinden edilmiş insan işçiler için ya makinelerle birlikte çalışmak ya da farklı bir kariyer yönünde ilerlemek için başka pozisyonlar ortaya çıkacağı belirtiliyor.

Buna karşın, pandeminin iş üzerindeki etkisini ele alan Dünya Ekonomik Forumu'nun ‘İstihdamın Geleceği Raporu 2020’ye   göre; iş yerinde insanların ve makinelerin mevcut görevlerine harcanan zaman 2025 yılına kadar eşitlenecek. Rapor, 85 milyon işin, insanlar ve makineler arasındaki iş bölümündeki bir değişiklikle yer değiştirebileceğini ve 97 milyon yeni rolün ortaya çıkabileceğini tahmin ediyor.

Yumuşak beceriler önemini koruyor
Bugünden itibaren robotlarla iş arkadaşı olmasına kesin gözüyle bakacağımız ‘insan’ çalışanların, işyerinde yapay zeka ile ilgili temel bilgileri öğrenmesi şart. Bununla birlikte otomasyondaki tüm ilerlemelere rağmen, gerçek insanların masaya getirdiği somut olmayan becerilere ve özelliklere hala ihtiyaç hissedilecek olması ise insanların önemli bir artısı. Hala empati veya iletişim kurma becerisine ya da bir ekibi stratejik şekilde yönetme yeteneğine ihtiyacımız olacak. Diğer yandan yapay zekanın yetersiz kalabileceği bir alan da etik. Bazı uzmanlar, etik eğitiminin yapay zekaya cevaben altın çağını yaşayacağının altını çiziyor.

Çalışanlar hazır mı?
Yöneticilerin neredeyse dörtte üçü, işgücüne yeniden beceri kazanmanın geleceğe yön vermenin anahtarı olduğuna inanırken, sadece yüzde 17'si çalışanlarının bu değişikliği yapmaya hazır olduğunu düşünüyor. Oysa Uluslararası Danışmanlık Şirketi PwC'nin geçtiğimiz şubat ayında, 19 ülkede 32 bini aşkın kişiyle gerçekleştirdiği ‘Umutlar ve Korkular 2021’  başlıklı araştırma, bunun tam tersine işaret ediyor. Ankete katılanların yüzde 39’u, mevcut işlerinin 5 yıl içinde demode hale geleceğini düşünürken, yüzde 77'si ise yeni beceriler öğrenmeye veya tamamen yeniden eğitilmeye hazır olduğunu dile getiriyor.

Araştırma sonucu, çalışanların yarısının gelecek hakkında heyecanlı ve kendinden emin olduğunu gösterdi. Katılımcıların yüzde 80'i işyerine giren yeni teknolojilere uyum sağlayabileceğinden emin. Koronavirüs dünya çapında çalışanlar için birçok zorluğu beraberinde getirirken, aynı zamanda işçilerin otomasyon ve değişimin getirdiği zorluklarla başa çıkmaya hazır olduklarını kanıtlamaya hizmet etti.

Anketin bir diğer çarpıcı sonucu da katılımcıların yüzde 74'ünün eğitimi kişisel sorumluluk meselesi olarak görmesi. Yeni bir teknolojiye dayalı beceri seti oluşturmak ve kısmen de geleceğin çalışma yapılarına uyum sağlamak için sorumluluğun büyük kısmı çalışanlarda gibi görünse de işi geleceği açısından şirketler ve politika yapıcılara da büyük görev düşüyor. Bu konuda başarı için, tüm paydaşların iş birliği içinde çalışması gerekiyor.

1-)  https://www.weforum.org/reports/the-future-of-jobs-report-2020/digest
2-) 
https://www.pwc.com/gx/en/issues/upskilling/hopes-and-fears.html