Güven Barometresi ve Güvensizlik Döngüsü
Güven Barometresi ve Güvensizlik Döngüsü

Güven Barometresi ve Güvensizlik Döngüsü

Harvard Business Review
Yazar: Arzu Deniz Aksoy

2022 Edelman Güven Barometresi, geçtiğimiz günlerde “Güvensizlik Döngüsü” başlığıyla yayımlandı. Endişe verici görünümlü başlığın altında yatan bilgiler ise, iş dünyasının en güvenilir kategori olduğunu bize söylüyor. Edelman Güven Barometresinin Mayıs 2020’de yayınladığı raporda, hükumetlere olan güven yüzde 65; iş dünyasına ve STK’lara olan güven yüzde 62; medyaya güven ise yüzde 56 şeklindeydi. Bu sene başında yayınlanan, 28 ülkeden 36 binin üzerinde katılımcının yanıtlarını baz alan raporda ise yüzde 61 oranıyla iş dünyası en güvenilir kesimi temsil ediyor. Yüzde 59 ile STK’lar en güvenilir ikinci kesimi temsil ederken, hükumetlere güven yüzde 52; medyaya güven ise yüzde 50 düzeyinde. Pandemi koşulları ile sınanan geçtiğimiz iki sene neticesinde, hükumetlere olan güven büyük ölçüde gerilerken iş dünyası, sözüne en çok güvenilen kesim haline geldi.

2022 Bizi Ne Tür Kaygılarla Karşılıyor?

2022 için yayımlanan Edelman Güven Barometresi bize gösteriyor ki, toplumlar; hükumetlerin toplumsal krizleri çözmesi açısından güven vermediğini, yalan haber fenomeninin endişe uyandırdığını, işten çıkarılma ve iklim krizi gibi meselelerin korku uyandırdığını düşünüyor. Yayınlanan verilere göre, katılımcıların yüzde 76’sı, yalan haberlerin kötü niyetli şekilde kullanıldığı hakkında endişeli. En güvenilir toplumsal liderlerin yüzde 75 ile bilim insanları olarak öne çıktığı umut verici bir düzlemde, yalan haber fenomeninin yaygınlığı, doğru bilgi ve açıklığa önem veren insanlar için doğal olarak büyük bir kaygı kaynağı oluyor.

Katılımcıların yalnızca yüzde 42’lik bir kesimi, hükumetlerin toplumsal sorunlara gerçekten sonuç alan çözümler ve stratejiler ürettiğini ifade ediyor. Bu barometrede, yüzde 65 ile iş dünyası en güvenilir kategori olmayı başarıyor. En öne çıkan barometrelerden bir ise kaygı uyandırıcı nitelikte kalıyor: Yüzde 85’lik bir kısım, işini kaybetmek konusunda endişeli olduğunu; yüzde 75’lik bir kısım da iklim değişikliği konusunda kaygılara sahip olduğunu belirtiyor.

Bu denli endişenin, alternatif çözümlere ihtiyaç duyan sorunlar ve güvensizliğin gündeme geldiği şu dönemde iş dünyası atacağı adımlarla çok büyük pozitif etkiler yaratabilecek nitelikte. Peki, iş dünyası itibarı için 2022’de nelere dikkat etmeli?

Toplumun ve Dünyanın İyiliğini Ön Planda Tutan Hedefler

Markaların sunduğu ve çalışanlarının sahiplenmesini sağladığı amaç hissi ile marka itibarı arasında doğrudan bir ilişki mevcut. Çalışanlar, bağlı kaldıkları ve anlamlı buldukları bir amaç doğrultusunda hareket ettikçe verimliliğini yüksek tutuyor. İyi bir amaca hizmet eden, sosyal ve çevresel sorunlara çözümler sunan marka, çalışanlarıyla duygusal bir bağ kurarak çalışan motivasyonunu yükseltiyor. Çalışanlar, kişisel hedefleri ve profesyonel hedeflerinin ortaklaşmasından pozitif yönde etkileniyor. Liderler ve çalışanların ortak bir amacı benimsemesi de ekip duygusunu ve işbirliğini güçlendiriyor. McKinsey’in ABD’de 1214 yönetici ve çalışanın katılımını baz alarak oluşturduğu Nisan 2020’de yayınlanan rapora göre, katılımcıların yüzde 82’si çalıştığı şirketin bir amacının olmasını önemsediğini; yüzde 72’si ise amacın kârdan daha önemli yer tutması gerektiğini ifade ediyor.

Sosyal sorumluluk alan, yalın ve çözüm odaklı amaçlar sunan marka, sorunlara duyarsız kalmayı reddederek müşterilerinden de güven kazanıyor. İklim krizi ve pandemi gibi sorunlarla karşı karşıya olan dünyada markaların başarısı yalnızca büyüme ve ürünlerle değil, toplumun ve gezegenin iyiliğine katkı sağlayan etkileriyle öne çıkıyor. Marka itibarı, belirlenen duyarlı amaçlarla ve onlarla örtüşen hareketleriyle şekilleniyor.

ESG, Güven ve Değer Yaratıyor

Toplumun ve gezegenimizin iyiliğini ön plana çıkaran amaçlara bağlılığın gitgide ön plana çıktığı içinde bulunduğumuz dönemde, ESG performansına verilen değer ve yüklenen anlam da kaçınılmaz olarak yükseliyor. Covid-19 pandemisi ve iklim krizinin yarattığı sorunlar, çevrenin ve sosyal farkındalığın önemini ciddi şekilde hatırlattı. Çözüm amacıyla ortaya çıkan Paris Anlaşması ve SKA hedeflerine bağlılık da paralel olarak değer kazanırken ESG konusundaki hassasiyet ve başarı, kurumların hem değer yaratmasında hem de yatırımcılar, çalışanlar ve müşteriler için ilgi uyandırmakta önemli bir yer tutuyor. McKinsey’in 2019’da yayımladığı ESG’nin nasıl değer yarattığını incelemeye alan rapora göre, güçlü ESG hedefleri doğrudan veya dolaylı yoldan olacak şekilde beş temel açıdan değer yaratıyor: Brüt satışlarda büyüme, maliyetlerde düşme, yasal müdahale üretkenlikte artış ve yatırım optimizasyonu. Peki, bunların itibar ile ilişkisi ne? ESG performansına bağlılığın getirdiği sürdürülebilirlik amaçları, ekip üyelerine yapılan yatırım ve etik standartlardaki başarısıyla öne çıkan kurumlar, hem yatırımcının ve müşterinin ilgisini çekerek hem de topluluk ilişkilerini güçlendirerek başarısını artırıyor. Bu sayede de büyüme sağlıyor. ESG bağlılığının yarattığı saygınlık ve sosyal güvenilirlik, kurumun mevcut çalışanlarının motivasyonunu yükseltiyor; potansiyel çalışanların kuruma daha fazla ilgi duymasını sağlıyor. Artan motivasyon ve kurumun çatısı altına katılan yeni yetenekler sayesinde de üretkenlik yükseliyor.

Kapsayıcı İş Kültürü ve Şeffaf Etik

İtibar ve güven, liderlerin ve çalışanların belirli değerleri temsil ettiği bir aura yaratılmadan mümkün olamaz. Böyle bir aura için ise, evrensel ve toplumsal değerlere uyum sağlayan; çalışanlarının iyiliğini ve tüketiciyle şeffaf ilişkiler kurmayı gözeten etik değerlerin benimsenmesi şart. Etik değerlerin temelinde bir yanda çalışma alanında ve lider–çalışan arasında açıklık, güven, öz eleştiri gibi iletişimsel bağlamda önem taşıyan değerleri sahiplenmek; bir yanda da fırsat eşitliğinin ve farklı kültürel arka plan, toplumsal cinsiyet ve nesillerin temsil edildiği bir iş ortamı yaratmak yatıyor. Güçlü bir etikle ve o değerleri benimseyen, yansıtan temsilcilerle bağdaşmak, bir markanın itibarı için de kaçınılmaz olarak ön plana çıkıyor. Burada etiğe dair önemli bir nokta ise güncellik. İklim krizinin derinleşmesi ve pandemiyle başlayan sürecin gösterdiği gibi içinde bulunan dönem, beklentilere, trendlere ve toplumsal değerlere de yansıyor. Benzer şekilde, işgücündeki payı zamanla artan ve artmaya devam edecek olan Z kuşağı ve Y kuşağı gibi nesillerin benimsediği değerler de yeni beklentiler, hassasiyetler ve sorumluluklar doğuruyor. Böyle faktörler göz önüne alındığında, etik, zamanla değişikliklere uğruyor. Güncel değerler doğrultusunda şekillenen iş etiği, iş dünyasının gündemdeki sorunları dikkate aldığını ve değişen değerlere hızlıca adapte olduğunu kanıtlayarak itibar için kritik bir noktada konumlanıyor. Marka, lider, çalışan ve müşteri arasında güçlü bağlar kurmak açısından iş kültürünün yeri de etik ile iç içe geçmiş bir konumda. Etik değerler çevresinde gelişen iş kültürü; kapsayıcı ve sorumluluk alma cesaretini gösteren doğasıyla hem çalışanlarına rahat bir alan tanıyacak hem de bu sayede verimliliğini yükseltecektir.

Güçlü etik ve yerleşik iş kültürü, kurumların itibarını zedeleyecek türden skandalların önüne geçmeye ve potansiyel krizleri elimine etmek için de hayati. Skandal bir olayla bağdaşan kuruma karşı iş dünyasında ve müşteri gözünde negatif bir stigma oluşur. Örneğin, çalışanlarının sınırlarını ihlal eden bir yöneticiyle anılan veya kapsayıcı kültürle ters düşen kararlar alan bir kurumun itibarı, yaratacağı negatif algının neticesinde düşer.

Paydaşlar ve Ülkeler

Paydaş kapitalizminin geçtiğimiz iki sene içerisinde, özellikle pandemi etkisiyle, git gide daha fazla gündeme geldiğini görüyoruz. Daha önce yazdığım “(link – yazı ismi)” başlıklı yazımda paydaşlar konusunu detaylı şekilde ele almıştım. Halihazırda bahsettiğim toplumsal ve çevresel iyiliği öne çıkaran amaçlar, ESG’nin artan önemi, kurum-içi değerlerin güncellenmesi gibi faktörler de paydaş kapitalizmiyle bağdaşık meseleler. Böyle bir ortamda paydaşların önemi de doğal olarak her geçen gün artıyor. Önemli paydaşlardan bahsettiğimizde, yaygın algıya bakarsak; müşteriler, üretim ve tedarik zincirinde yer alanlar, çalışanlar, hissedarlar ve yatırımcılar akla geliyor. Gözden kaçan bir faktörü, Weber Shandwick ve KRC Research tarafından Mart 2021’de yayınlanan araştırma gün yüzüne çıkardı. Araştırmaya göre, liderlerin ve yöneticilerin gözünde en çok öneme sahip paydaşlardan birisi, çokuluslu kurumun ana merkezinin olduğu ülke; diğer bir değişle “ana vatan.” 1200’den fazla lider ve yöneticinin yanıtlarını esas alan araştırmaya göre katılımcıların %58’i, kritik öneme sahip kararlar alınırken ülkelerinin (headquarter’ın yer aldığı ülke) en önemli paydaş olduğunu belirtiyor. Kurumsal itibar bağlamında değerlendirdiğimiz zaman da bu bakış açısı mantıklı. Bölgesel konuları göz önünde bulundurmak, toplum ilişkilerini güçlendirmek, olası coğrafi sorunlara çözüm önerileriyle gelmek pekala bir kurumun itibarını pozitif şekilde etkileyecektir.

Güveni Boşa Çıkarmamak

“Güvensizlik Döngüsü” başlığı altında girdiğimiz 2022, kurumların itibarlarını ve güvenilirliğini gözden geçirmek için iş dünyasına ve liderlere yeni bir sayfa açıyor. Görüyoruz ki paydaşlarının ihtiyaçlarını önemseyen, iklim krizine çözüm üretmek için yenilikçi adımlar atan, ESG performansıyla dikkat çeken, örnek kurumsal kültür ve iş etiğiyle takdir bulan kurumların itibarı yükselmeye devam edecek. Bu denli bir belirsizlik ve şüphe içerisinde, insanlara umut ışığı olan kurumlar yaratmak ise liderlerin elinde. Güven yaratarak haklı itibar kazanan kurumlar, güvensizlik döngüsünü kırmak için sorumluluk sahibi adımlar atmaya devam etmeli.