İklim krizinin geldiği kritik aşama konusunda karamsarlığı bırakmalıyız, ancak bu sayede COP27’deki olumsuz tablonun tersine çevrilmesi mümkün olabilir.
Bu yıl Mısır’da gerçekleşen COP27 BM İklim Değişikliği Konferansı, Rusya-Ukrayna savaşı, yüksek enflasyon, enerji krizi ve iklim krizinin neden olduğu hava koşulları gibi etkilerin gölgesinde gerçekleşti. Ne yazık ki COP27 başlamadan önce Campaign dergisinde kaleme aldığım yazımda da belirttiğim gibi çok umutlu değildim.
Konferans, geçtiğimiz yıl Glasgow’da düzenlenen COP26’nın taahhütlerinin güçlendirilmesi ve gerçekçi eylem planlarına dönüştürülmesi hedefiyle ve “Uygulama Konferansı” (Implementation COP) mottosuyla başlamıştı. Afrika kıtasında gerçekleşmesi nedeniyle de bölgenin iklim krizi karşısındaki hassasiyetlerini vurgulaması bekleniyordu.
Gerek yer seçimi gerekse global resme baktığımızda bu şekilde sonuçlanması pek şaşırtıcı değildi. Başlangıcı gibi sonuçları da ne yazık ki pek iç açıcı olmadı. Sonuç bildirgesinin dahi iki gün geç açıklanması yoğun tartışmalar ekseninde sistemin de zorlandığının bir göstergesiydi.
İklim Hedeflerinin Daha İleriye Taşınması
İklim hedeflerini daha ileriye taşıması adına COP27’ye önemli bir misyon yüklenirken hem konferans gündeminde hem de konferans sonuç metninde iklim kriziyle mücadelede ilgili boşlukları dolduran ve çok daha iddialı-kapsayıcı hedeflerin yer alması bekleniyordu. Fakat son bir yılda Rusya’nın Ukrayna’yı işgali, gıda ve enerji fiyatlarındaki artış ve tedarik zincirlerinde yaşanan aksaklıklar gibi iklim gündeminin de seyrini belirleyen gelişmelerin etkisiyle COP27 öncesi ve sırasında, iklim krizi karşısında kırılgan ülkelere finansman sağlanması -azaltım başta olmak üzere diğer önemli meselelere kıyasla- ana gündemde çok daha yoğun bir biçimde yer aldı.
İklim değişikliği nedeniyle meydana gelen kayıp ve zararların kimler tarafından karşılanacağı zirvenin en önemli konusuydu. İklimden kaynaklanan aşırı hava koşullarından kaynaklanan kayıp ve zararlar için fon oluşturulması en çok konuşulan konu oldu. Bu fon iklim krizinden etkilenen yoksul ülkelere destek sağlayacak. Azgelişmiş ülkelerin iklim krizi nedeniyle uğradıkları ekonomik kayıpların, iklim krizinin ortaya çıkmasında tarihsel sorumluluğu en yüksek olan Batı ülkeleri tarafından tazmin edilmesi amacıyla Kayıp ve Zarar Mekanizması fonu oluşturulmasının kabul edilmesi zirvenin en önemli çıktılarından biriydi.
Petrol Üreten Ülkelerin Ölüm Sessizliği
Yine zirveden çıkmayan bir konu fosil yakıtların kullanımının sınırlandırılmamasıydı. Dünyada en fazla karbon salımına yol açan iki ülke olan Amerika ve Çin, iklim kriziyle mücadele konusunda işbirliği içinde olacaklarını açıkladı. Buna karşılık ne yazık ki emisyonların 2025’e kadar zirveye çıkması ve fosil yakıt kullanımının aşamalı olarak durdurulmasıyla ilgili bir karar alınamadı. Herhangi bir kısıtlama veya yaptırım çıktısı olmadı. Petrol üreten ülkelerin bu karar sonrasındaki ölüm sessizliği de tarihe yazılan bir konu olmalı.
Durumun parlak olmadığının ve iklim değişikliğinin etkilerini sınırlandırmak için zamanımızın her geçen gün daraldığının farkında olmalıyız. Ancak bu farkındalık bizi umutsuzluğa değil, eyleme geçmeye teşvik etmeli. Bir yandan bireysel ve kurumsal düzeyde gerekli davranış değişikliklerini hayata geçirirken öte yandan bu krizden bizi yine bizlerin bulacağı çözümlerin çıkaracağını unutmadan elbirliğiyle çalışmaya devam etmeliyiz.
Karamsarlığı Bırakmalıyız
Bunun için seragazı emisyonlarımızı hep birlikte acilen ciddi bir miktarda azaltmamız gerekiyor. Bu konuda bize destek olabilecek iki araç var: Yenilenebilir enerji ve dijital dönüşüm. Uluslararası Enerji Ajansı’nın yayımladığı World Energy Outlook 2022 verilerine göre küresel ısınmayı 1,5°C seviyesinde durdurmak için kömür ve doğalgazı 2040 yılına kadar enerji üretimimizden çıkarıp güneş, rüzgar, hidroelektrik ve nükleer gibi yenilenebilir enerji kaynaklarına geçişi sağlamalıyız. Aksi takdirde ısınmanın önüne geçmek mümkün olmayacak ve iklim krizi içinden çıkılamayacak bir hal alacak. Enerji ihtiyacının yenilenebilir enerji kaynaklarından sağlanabilmesi için gerekli altyapının kurulması ise dijital dönüşümle mümkün. Ek olarak dijital dönüşüm küresel karbon salımlarının bertaraf edilmesi için kullanılan karbon tutma ve depolama teknolojisi, veri ve teknolojinin gücünü kullanan erken uyarı sistemleri ve IoT (Nesnelerin İnterneti) teknolojisini kullanan akıllı çöp kutuları gibi birçok uygulamayla iklim kriziyle mücadele etmeye de olanak sağlıyor.
İklim krizinin geldiği kritik aşama konusunda karamsarlığı bırakmalıyız, ancak bu sayede COP27’deki olumsuz tablonun tersine çevrilmesi mümkün olabilir.
“Mış” Gibi Yaparak Sonuçlanan COP27
ECOIQ