Her şey yolundayken herkes lider olmak ister fakat felaket kapıya dayandığında yalnızca en dayanıklı ve dirayetli olanlar ayakta kalır. “Korkmamız gereken tek şey korkunun kendisidir” bu sözü birçok defa farklı bağlamlar içerisinde duymuşsunuzdur. 1933 senesinde, tam da dünyanın gördüğü en büyük krizlerden birisi, Büyük Buhran yaşanırken Roosevelt bu meşhur cümleyi kurmuş, ülkesini ve tüm dünyayı etkileyen bu kriz karşısında halkın sahip oldukları güçlü yönlerini vurgulayarak emri altındaki insanlara gecenin en karanlık anının şafağa en yakın an olduğunu hatırlatmış ve insanların motivasyonunu diri tutmayı başarmıştır. Yani gerçek bir lider yalnızca herhangi bir organizasyonun başındaki alelade bir kişi değil, insanların korkularını fark eden, zor zamanlarda dik durup destek olan ve en önemlisi de onlara ilham veren kişidir. Bunu başarabilmek için lider her koşulda mücadele etmesini bilmeli, bunu yaparken motivasyonundan bir şey kaybetmeksizin sahip olduğu idealler için çalışmayı sürdürüp makus talihine dayanıklılığıyla kafa tutmasını bilmelidir. Böyle bir lideri “resilience” kavramından daha iyi tanımlayabilecek başka bir şey düşünemiyorum. Sözcük anlamına baktığınızda, esneklik, çabuk iyileşme gücü, değişime ayak uydurma ve psikolojik sağlamlık gibi anlamlara geldiğini görüyoruz. Dünyanın dayattığı zorlayıcı beklentiler (örneğin iklim değişikliğiyle mücadele etmenin zorluğu ve zorunluluğu), belirsizlik gibi nedenlerle bu kavram son yıllarda sıkça karşımıza çıkmaya başladı. Gelin size dayanıklı liderlik hakkında kısa bir hikaye anlatayım.
Zor Dönemlerin Protagonisti: Lider
Bir zamanlar aynı ideallerle yönetilen ve barış içinde yaşayan, belirsiz yarınlardan uzak iki halk varmış. Zaman ve beraberinde getirdiği değişim rüzgarları bu iki halkı birbirinden ayırmış. Birbirlerine o kadar çok benziyorlarmış ki dışarıdan bakan bir yabancının aralarındaki farkı anlaması neredeyse imkansızmış. Bir gün bu halklardan biri güçlü bir tirana boyun eğmek zorunda kalmış, bu tiran öylesine güçlüymüş ki hiçbir normu kabul etmiyor, hiçbir kuralı tanımıyormuş. Gel zaman git zaman Tiran uzun süredir beraber yaşadıkları komşu halkın topraklarına göz dikmiş ve vakit kaybetmeden onlara saldırmış. Saldırıya uğrayan halk başta çok korkmuş, sonlarının geldiğini sanmış. Fakat liderleri durum ne kadar umutsuz görünse de kaçıp saklanmak ya da teslim olmak yerine var gücüyle zalim tiranın ordularına direnmeye ve onu bu savaştan vazgeçirmeye çalışmış, tüm dünya bu olay karşısında şaşkına dönmüş ve yalnızca o zalim tirana değil, tüm diğer zorba tiranlara da direnebileceklerini anlayınca dünyanın tüm halkları birleşip bu savaşta saldırıya uğrayan halkı desteklemeye başlamışlar.
Bu bitmemiş hikaye sizlere tanıdık gelmiş olabilir. Evet bu Rusya ve Ukrayna halklarının hikayesi. Geçtiğimiz yıl bu ay başlayan savaşın birkaç gün içerisinde biteceği, Ukrayna devlet başkanı Volodimir Zelenski’nin ülkeyi terk edeceği ve tıpkı Rus halkı gibi Ukrayna halkının da Vladimir Putin’in hükmüne boyun eğeceği sanıldı. Mutluluk ve güzel yarınlar, korku ve felaketler ile daima yan yanadır, bir lideri lider yapan şey en karanlık felaket anlarında dayanıklılık ve metanet ile ışığı açmayı bilmesidir. Zelenski’nin kriz anında dümeni terk etmemesi, bana Hamlet adlı o meşhur oyundaki erdemli protagonisti hatırlatıyor. Şeytani bir kralın başa geçmesi sonucunda kabuslar ve hayaletlerce sarılmış olan bir ülkede Shakespeare’in Hamlet’i “Zaman altüst oldu / Ah benim makus talihim” der ve ekler “Demek ki ben, bunu yoluna koymak için doğmuşum!”
Kıssadan Hisse
Günümüzde dayanıklı liderlik en küçük işletmeden tutun, sivil toplum kuruluşları, devlet, ya da uluslararası kuruluşlar gibi uygarlığımızın en kompleks ve büyük organizasyonlarına kadar en çok ihtiyaç duyduğumuz şeylerden birisi. İçinde yaşadığımız çağın getirdiği belirsizliğe ve değişimlere uyum sağlayabilmek için dayanıklı liderlere ihtiyacımız var. Peki kimdir bu dayanıklı lider? Dayanıklı bir lider empatiktir, böylece çevresini saran korkuyu hisseder ve ona hazırlıksız yakalanmaz. Panik olmadan dengesini korur ve çevresindeki insanları da sakinleştirir. O bir despot değildir, yeni fikirler üretilmesini teşvik eder ve insanlara amaç verir. Güçlü ve zayıf yanlarının farkındadır, eleştiriye açıktır ve zayıf yanlarını güçlendirmek için her zaman çaba gösterir, bunu yaparken çevresindeki insanları da geliştirir ve onlara koçluk yapar, motivasyon sağlar. İnsanların kendisini körü körüne takip etmesini istemez, cesurdur, yenilikten korkmaz fakat hesaplanmış riskler alır. Olumlu bir zihin yapısına sahip olduğu için her şeyi risk olarak görmez, bazı anların önemli ve değerli fırsatlar olduğunu hemen ayırt eder ve en önemlisi de etkili iletişim kurar. Böylece kriz anında yanlış anlaşılmaları en aza indirirken hızlıca aldığı kararları en doğru şekilde aktararak aksiyon alabilir. Ayrıca sahip olduğu sosyal zeka ve iletişim kabiliyetleri sayesinde hemen herkesi motive edebilir.
Gerçekten dayanıklı bir lider, zaman altüst olup da makus talihiyle yüzleştiği vakit sahip olduğu sorumluluğu kucaklayan, ondan kaçmayan kişidir. “Demek ki ben, bunu yoluna koymak için doğmuşum!” derken, bunu sahip olduğu salt doğrular ve katı planlar ile değil, herkesi kucaklayarak yani kimseyi karanlığın pençesine terk etmeden, yaptığı esnek planlar ve yarattığı ortak amaç ile başarabileceğini bilir.
Zor Dönemlerde Liderlik
Harvard Business Review